Neyse halim o çıksın falim
Fal bakmak maharet ister. Öyle iki kelimeyle bitmez, karşımızdakinin ağzının içine bakarız, fal çıktı mı, aman canım boşver şimdi işi, aşka gel aşka diye homurdanırız. O fincanın içinde bizim arzularımız, umutlarımız, tutkularımız, beklentilerimiz, haşa geleceğimiz çıksın isteriz. Fal bakılmaya başlandıkça klişe ‘üç vakte kadar’ söylemlerinin yerine, hayatımıza dokunulsun, en gizli sırlarımız ifşa edilsin ve ne çıkarsa çıksın illa istediğim çıksın diye tuttururuz.
Gerçekten kahve telvesindeki şekle mi bakıyor yoksa hissediyor mu? sorusu aklımızın bir tarafını hep kurcalar. Karşımızdaki konuştukça konuşsun, biz de sordukça soralım isteriz. Birkaç yerden fal tutmaya başladı mı, keyfimiz yerine gelir, merakımız artar, heyecan doruğa çıkar. ‘Harf var mı harf ‘, ‘inanmıyorum o kızdan gerçekten şüpheleniyordum zaten’ ler, yorum üstüne yorumlar ve hep içimizde gerçekten neler olacağının merakı bizi yer bitirir. İnsanoğlu meraklıdır, öyle kısa kesilen fallar onu kesmez.
Bir türk kahvesinin kırk yıl hatırı vardır derler, peki ya iyi bakılan kahve falının kaç yıl hatırı var?